İşletme ve pazarlama eğitimlerinden sonra global şirketlerde önemli pozisyonlarda yer alan Lale Salkım, gastronomiye olan tutkusunu sanatla birleştirerek Türkiye’nin ilk 5 duyulu dijital gastronomi eseri “GastroDigital”e imzasını attı. “GastroDigital”in ilk eseri “Journey of Wheat”, ilk kez 11-15 Haziran tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi’nde 5. İstanbul Dijital Sanat Festivali’nde sergilendi. Projeye, hem yurt içinden hem de yurt dışından büyük bir ilgi var.
GastroDigital’in ortaya çıkış öyküsünü anlatabilir misiniz?
Uzun yıllar global şirketlerde pazarlama alanının farklı kademelerinde görev aldım. Ancak yaşamımın asıl dönüm noktası, gastronomiye olan tutkumun beni bu alana yönlendirmesi oldu. Bu merakımı akademik bir temele oturtmak için 3. kez üniversite yaşamına geri döndüm ve gastronomi okudum. Dijital sanata olan ilgim de bu yolculuğumun ayrılmaz bir parçası. Bu sene 5. kez düzenlenen Uluslararası İstanbul Dijital Sanat Festivali’nin yönetim kurulu üyeliğini yürütüyorum. Ayrıca dijitale olan sevgimizden doğan Dijital Sanat Derneği’nin de kurucu yönetim kurulu üyelerindenim. Tüm bu birikimimin kesiştiği noktada ise GastroDigital doğdu. Türkiye’nin ilk beş duyulu dijital gastronomi eserini yaratan bu projenin kurucusu olmaktan büyük gurur duyuyorum. Gastronomi tutkumun, dijital sanat vizyonumun ve pazarlama deneyimimin buluştuğu bu proje, aslında yaşam hikayemin doğal bir sonucu. “GastroDigital’i kurarken 2 temel hedefim vardı. Birincisi, ülkemi uluslararası platformda hak ettiği konuma taşımak. Uzun yıllar pazarlama alanında çalışırken gözlemlediğim şey şuydu: Türkiye, gastronomi alanında muazzam bir mirasa sahip ama bu zenginliği dünyaya yeterince anlatamıyordu. Muhteşem bir ekibe sahibim. Akademik makaleler tarandı, kokunun yaratılması aylar sürdü. Tadım ürünümüz için şefimiz ve ekibi tarafından onlarca reçete hazırlandı. İkinci hedefim ise daha pragmatik: Gıda endüstrisini dijital dönüşüme entegre etmek ve bu alanda firmaların güvenilir partneri olmak. Gastronomi eğitimi aldıktan sonra bu fırsat daha da belirginleşti. Firmaların dijital dünyada kendilerini ifade etme konusunda desteğe ihtiyaçları olduğunu gördüm. GastroDigital’in vizyonu, sadece kendi sanatsal projelerimizi üretmek değil, sektörün dijital dönüşümünde öncü rol oynamak. Mutfağı bir sanat dalı olarak konumlandırmak, gastronomi dünyasında yenilikçi dijital projelerle fark yaratmak ve Türk mutfağını global platformda en yaratıcı ve etkileyici şekilde temsil etmek. Yemeği bir deneyime, bir hikâyeye ve bir sanata dönüştürerek, gastronomiyi bir yaşam biçimi haline getirmek için yola çıktık. Amacımız, bu alandaki uzmanlığımızı sektörün hizmetine sunarak hem kültürel misyonumuzu sürdürmek hem de sürdürülebilir bir iş modeli kurmak. Türkiye’nin dijital gastronomi alanındaki öncü şirketi olmayı hedefliyoruz.
Festivalde nasıl tepkiler aldınız?
İlk sergimizi 11-15 Haziran tarihleri arasında Atatürk Kültür Merkezi’nde hayata geçirdik. Eserimizin adı: Journey of Wheat. Buğdayın tam 12 bin yıllık yolculuğunu anlatan 18 dakikalık 5 duyulu bir VR deneyimi sunuyoruz. Deneyimcilerimiz Göbeklitepe’de 12 bin yıl öncesinde Samanyolu’nun altında başlıyorlar buğdayın yolculuğuna. Sonrasında Hitit dönemine geçerek buğdayın Hititler için kutsal olan ekmeğe evrilmesini anlatıyoruz. Buğdayın yemeklerde kullanılmaya başlanması Selçuklu mekanında keşkekle deneyimleniyor ve kapanışı buğdayın nasıl tatlıya evrildiğini Osmanlı dönemi ortamında aşureyi deneyimleterek yapıyoruz. Tadım deneyimi ise proje için özel yaratılan ekmekli lokumla tamamlanıyor. Koku deneyimi için projemize özel tasarlanan aromalar, VR deneyimi sırasında odada yayılıyor. Böylelikle 5 duyuya birden hitap ediyoruz. Bu 2 yıllık hayalin arkasında muhteşem bir ekip var. Proje asistanım Naz Olgaç, tadım ekibinin başında Şef Yağmur Mordeniz, eserimizin uygulayıcısı Muse VR’dan Taha Alkan ve ekibi aylarca gece gündüz çalıştılar. Göbeklitepe, Hititler, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait detaylı akademik araştırmalar yaptık. Sadece koku AR-GE’si aylarca sürdü! Seslendirme sanatçımız Ahu Ağan’la çok özel bir yaklaşım geliştirdik. Seslendirmeyi masalsı bir anlatımla yaptık ama dijital bir deneyim sunduğumuz için aralarda yapay zekaya atıflarda bulunduk. Bana ve aileme ait 100 ila 140 senelik antika eşyalarla donatılmış otantik bir ortamda gerçekleştirdik bu deneyimi. Festival boyunca tepkiler inanılmazdı. Rezervasyon sistemine geçmek zorunda kaldık. İlk günden bu yana bize inanan ve destek veren sponsorlarımız PASHA Bank ve Rebul’a da ayrıca teşekkür etmek isterim. Şu an hem ulusal hem de uluslararası festivallerden davetler alıyoruz.
Ülkemizde gastronomiye olan ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
GastroDigital’i kurarken tam da bu trendi fark etmiştik. Türkiye’deki gastronomi patlamasının temelinde dijitalleşme var. İnsanlar artık yemeği sadece beslenme aracı olarak görmüyor, deneyim ve kimlik ifadesi olarak da görüyorlar. Sosyal medya bu dönüşümü hızlandırdı tabii ki ama asıl güç Türk mutfağının zenginliğinde yatıyor. Pandemi döneminde evde kalma sürecinde insanlar mutfakla daha fazla vakit geçirdi, bu da gastronomi bilincini geliştirdi. GastroDigital olarak şunu gördük: Türkiye’nin gastronomi hikayesi doğru anlatıldığında inanılmaz bir soft power yaratıyor. Biz bu hikayeyi dijital platformlarda doğru biçimde anlatmaya odaklandık. Çünkü gastronomi, kültürel diplomasinin en güçlü araçlarından biri. Türkiye’yi sadece geleneksel lezzetleriyle değil, innovation kapasitesiyle de tanıtıyoruz. Yerel üreticilerden modern chef’lere kadar tüm ekosistemi dijital platformlarda görünür kılıyoruz. Bu da Türkiye’nin hem otantik hem de çağdaş yönünü ortaya koyuyor. GastroDigital’in misyonu: Türk gastronomisini dijital dünyada hak ettiği yere taşımak ve bu sayede ülkemizin marka değerine katkıda bulunmak.