
Ormanlık alanları, şehirciliğiyle Slovenya, misafirlerine yeşil bir dünyanın kapılarını aralıyor. Kışın beyaz bir gelinlik giyen şehrin tarihi sokaklarını dolaşırken zamanı unutacaksınız.
Kış için farklı bir rota arayanlardansanız Slovenya, muhteşem doğasıyla sizi kendisine bağlayacak. Ülkenin başkenti olan Ljubljana, aynı ismi taşıyan nehriyle klasik bir Orta Avrupa görünümü sunuyor. Ülkenin başkenti, her başkent gibi oldukça hareketli. Şehrin kalbi özelliğini taşıyan Preseren Meydanı, adını Slovenya’nın milli şairi France Preseren’den alıyor. Orta Çağ mimarisiyle dikkat çeken kentin en dikkat çeken yapısı ise Franciscan Kilisesi. Kilise, şehrin en büyük Meryem Ana heykelini barındırıyor. Triple Bridge, Preseren Meydanı’nın en ünlü köprüsü olarak biliniyor. Eski şehir ile modern şehri birbirine bağlayan bu köprü, 1842 yılında yapılmış. Eski şehirdeki Cooperative Business Bank binası, Slovenya bayrağından esinlenerek çizilen ön cephesindeki geometrik şekilleriyle dikkat çekiyor.
Şehrin simgesi, ejderhalar
Şehrin bir diğer noktası Tivoli Park, şehrin en büyük ve en gösterişli parkı. Çeşit çeşit ağaç ve bitki türüne, heykel ve çeşmelere ev sahipliği yapıyor. Ljubljana’nın simgesi ejderhalarla kaplı Dragon Köprüsü, şehre büyüleyici bir güzellik katıyor. Umulmadık anlarda her köşeden karşınıza çıkan tarihi yapılar, estetik yapılar ve doğal güzellikler, şehri pek çok ülkenin başkentine göre eşsiz kılmaya yetiyor. Eğer bir sanat tutkunuysanız, Metelkova Art Center’a mutlaka uğrayın. Bir dönem kışla olarak kullanılmış olan bu bina, 1993 yılında 200 kişilik bir gönüllü tarafından yenilenerek şehrin sanat merkezine dönüştürülmüş. Gece kulübü, konser, grafiti, sanat stüdyosu ve pek çok sergiye ev sahipliği yapıyor. Gün batımını için ise Ljubljana Kalesi, doğru bir adres. Şehrin tepesinde yer alan kaleye fünikülerle ulaşabilirsiniz. Bir dönem hapishane olarak kullanılmış kalede, günümüzde bir oyuncak müzesi ve Slovenya tarihiyle ilgili eserlere sahip olan bir müze yer alıyor.
Gölleriyle aklınızı başınızdan alacak
Slovenya deyince ilk akla gelen doğal güzelliklerin başında Bled Gölü geliyor. Sonsuzluk hissi veren gölün çevresinde sakince yürüyüş yaparak unutulmaz anları hafızanızda depolayabilirsiniz. Yürüyüşünüz esnasında Bled Adası’nın çevresinde dolaşacak, onu her açıdan görme şansı bulacaksınız. Pletna adı verilen ahşap teknelerle Bled Adası’na ulaşmanız mümkün. Hristiyanlığın kabulü sırasında yapılan ve 1465 yılında renove edilen kilisesiyle ada, uzaktan bakıldığında bir masal adası gibi duruyor. Kilisedeki çanı çalmanın kişiye şans getirdiğine inanıldığı için çanı çalmak, turistler arasında bir geleneğe dönüşmüş. Gölün biraz uzağında yer alan Bled Kalesi ise Orta Çağ’dan kalma ihtişamıyla misafirlerini karşılıyor. Buraya kadar gelmişken Bled’in geleneksel tatlısı olan kremna rezina’yı da mutlaka tadın. Milföy ve kremadan yapılan bu tatlı, damaklarda tam anlamıyla bir lezzet şöleni yaratıyor. Bled Gölü’nün yaklaşık 1-2 saat uzağında yer alan Bohinj Gölü, Triglav Ulusal Parkı’nda bulunuyor ve Slovenya’nın en büyük golü olma özelliğine sahip. Bakir doğasıyla kendinizi yenileme fırsatı bulabilirsiniz.
Bohinj’e giden tren, dünyanın en büyük taş demiryolu köprüsü olan The Solkan Bridge üzerinden geçiyor.
Ne Yenir? Ne İçilir?
Slovenya’da neredeyse her damak tadına uygun bir lezzet bulabilmek mümkün. Çünkü Slovenya, İtalya, Avusturya, Macaristan ve Hırvatistan ile komşu olduğu için bu ülkelerin mutfaklarından da etkilenerek karma bir mutfak ortaya çıkmış. Eski usul tariflerle, geleneksel yemeklerin servis edildiği, Slovenya’nın geleneksel mutfak kültürünü oluşturan Gostilna’larda köfteli, patatesli gibi tuzlu ve tatlı içerikleriyle ünlü rulo börek struklji, Sloven pastası Potica gibi yöresel yemeklerin ve tatlıların tadına bakabilirsiniz. Bir parantez açmak gerekirse Slovenya, şaraplarıyla da ünlü bir ülke. Ülkenin farklı şaraplarına tadına da bakmadan geçmeyin.