Moda dünyasında avaz avaza bağırmaktan çok tasarımlarıyla kendisinden söz ettiren Sedef Çalarkan, yeni projeleriyle yine iddiasını ortaya koyuyor.
O daha yıllar öncesinden teknolojinin bizi nasıl sarıp sarmalayacağını, yapay zekanın hayatımızdaki rolünü gören bir isimdi. Ve onun bu vizyoner bakış açısı tasarımlarına yansıdı. Geçmişten aldığı ilhamı gelecekle harmanlayarak sade ama bir o kadar iddialı, her ortamda kendisini belli eden, konuşturan tasarımlar ortaya çıkardı. Kimi zaman markalarla çeşitli iş birliklerine imza atarak kimi zaman da herkesten çok farklı tasarımlarıyla kendisinden bahsettirdi Sedef Çalarkan… Şimdi yepyeni tasarımlarını yansıttığı Retro Osman ile sınırlı tasarımlarını sadece zamansız şıklık sevenlerin beğenisine sunuyor. Çalarkan’a göre Retro Osman tercih eden herkes bir elmas: Zarif, güçlü ve eşsiz. Ve bu sonsuz etkiyi yaratan Sedef Hanım ile tasarıma bakış açısını, ilham kaynaklarını konuştuk.
Neo Osmanlı akımının öncülerindensiniz. Bu akımı ortaya çıkarmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında bu bir “karar”dan çok bir yolculuktu. Benim için Neo Osmanlı, geçmişi bugüne taşımak değil; geçmişle bugün arasında bir köprü kurmak demek. Osmanlı estetiği hep hayatımda vardı; mimarisinden desenine, zanaatkârlığından kelime dünyasına kadar… Zamanla fark ettim ki, bu derin mirası sadece sergilemek değil, dönüştürmek istiyorum. Neo Osmanlı böyle doğdu: Köklerden güç alan ama tamamen çağdaş bir duruşla.
Dünyaca ünlü markalarla çalışıyorsunuz ve son yıllarda markalar, iş birliklerine daha fazla ağırlık vermeye başladılar. Siz bu iş birliklerini nasıl yorumluyorsunuz? Şu an bu bir trend mi? Yoksa satışları artırmak için doğru bir strateji mi?
Artık tek sesli markalar değil, çok sesli iş birlikleri dönemi başladı. Tüketici daha bilinçli, daha seçici ve bir markanın kimlerle yürüdüğüne, nasıl konuştuğuna dikkat ediyor. Bence bu sadece bir trend değil, yeni bir iletişim dili. Elbette işin ticari tarafı da var ama ben her iş birliğine stratejik olduğu kadar ruhsal da bakıyorum. Ortaya çıkan şey yalnızca bir ürün değil; iki markanın buluştuğu bir anlatı oluyor.
Sürekli üreten bir isimsiniz. Retro Osman adıyla yeni tasarımlarınız çok konuşuluyor. Fikir nasıl ortaya çıktı?
Fikirler genelde bir duygunun peşine düşmemle başlıyor. Bu son seride “ait olmak” duygusu üzerine çok düşündüm. Hem mekânsal hem kültürel bir bağ aradım. Bu yüzden tasarımlarda semboller çok daha ön planda; bazen bir motifin ardında yüzyıllık bir hikâye var. Tasarımlar konuşuluyorsa, bu bence o duygunun doğru yere dokunduğunu gösteriyor. Ve o duyguya temas edebilmek, beni fazlasıyla mutlu ediyor.
Markalara danışmanlık yapan bir isim olarak başarılı bir marka olabilmek için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?
Marka olmak; önce kendini anlamayı, sonra da kendini anlatmayı gerektirir. Maalesef hâlâ birçok marka başkası gibi olmaya çalışıyor. Oysa özgünlük en büyük güç. Bir marka kim olduğunu, neyi savunduğunu, neyin parçası olmadığını açıkça ortaya koymalı. Ve sabırlı olmalı. Marka inşa etmek bir maraton. Strateji, estetik ve samimiyet bir araya gelirse, işte o zaman ortaya kalıcı bir değer çıkar.
Başarılı bir iş kadını olarak zorluklarla nasıl baş ediyorsunuz?
Zorluklar hayatın doğal akışı. Ben hiçbir zaman “Neden ben?” demedim; hep “Bunu nasıl dönüştürebilirim?” diye baktım. İş dünyasında kadın olmak hâlâ cesaret gerektiriyor, evet. Ama ben bunu bir mücadele gibi değil, bir duruş olarak görüyorum. Merkezimde hep şunu korudum: Değerlerimden ödün vermem. O zaman hangi fırtına gelirse gelsin, yönümü kaybetmiyorum.
Sırada bekleyen yeni projeleriniz var mı?
Her zaman! Şu an yurt dışında iki önemli marka ile ortak yürüttüğümüz projeler var. Hem kültürel hem dijital anlamda sınırları zorlayan bir şey üzerinde çalışıyorum. Ayrıca genç tasarımcılara alan açan bir platform kurmak gibi bir hayalim var, onun için de kolları sıvadım. Benim için üretmek sadece bir tasarım değil; bir iz bırakma hali. Yeni projeler de tam olarak bu hissin peşinden geliyor.