Kişiye ve alana özel mobilya tasarımını Türkiye’de ilk başlatan markalardan biri olan Art Design’ın başarısı Avrupa’dan Ortadoğu’ya birçok farklı ülkeye yayılmış durumda. Art Design Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Terzi, yeni koleksiyonlarıyla mobilyada yeni bir dönemi başlattıklarını ifade ediyor.
Bir evin, bir ofisin ya da bir restoranın olmazsa olmazı nedir? Kuşkusuz mobilyasıdır ve hatta günümüzde durum öyle bir hal aldı ki mekanların kimliği, imajı dekorasyonlarına bağlı. O yüzden mekanlar artık sadece tekli mobilyalarla değil, baştan aşağıya tasarımlarla kendilerinden bahsettiriyorlar. Tabii bu nedenle de trendler sürekli değişiyor. Bazen minimal tasarımlara doğal malzemeler eşlik ederken, bazen de iddialı desenler farklı malzemelerin harmanlanmasıyla yeniden hayat buluyor. İşte bu yüzden Art Design bir mobilya markasından ziyade bir tasarım markası olarak kendisini konumlandırdı. Çeyrek asrı geride bırakmaya hazırlanan marka, her seferinde mobilya sektöründe yeni kapılar açtı ve sektörün o yönde ilerlemesi için yön gösterici oldu. Marka bu kadar dikkat çekici olunca Art Design Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Terzi ile hayatın içinden tasarım üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
“Tasarım sürecinde dijital modelleme kadar el işçiliği de çok önemli. Her ürün hem estetik hem işlevsel olmalı.”
Art Design markası son yıllarda tasarım dünyasında dikkat çeken bir ivme yakaladı. Bu başarıyı neye borçlusunuz?
Teşekkür ederim. Art Design’ın temelinde “Tasarım ötesi” felsefesi yatıyor. Biz sadece mobilya üretmiyoruz; insanların yaşam alanlarına karakter, duygu ve hikâye katıyoruz. Başarımızın sırrı, kişiye özel tasarım anlayışımızı zanaatkârlıkla birleştirmemiz. Her ürünümüz, bir yaşam tarzını temsil ediyor. Bugün sektöre baktığımızda da ne kadar haklı olduğumuzu görüyoruz. İnsanlar aslında mobilya, dekorasyon tercihleriyle bir kimlik satın alıyorlar. Tekli mobilyadan ziyade mekanı bir bütün olarak ele alan markalar, tasarımlar kendilerini gösteriyor. Art Design olarak da bütüncül tasarım anlayışıyla koleksiyonlarımızı oluşturuyoruz.
Art Design’ın tasarım süreci nasıl işliyor? Bir ürünün doğuşu nereden başlıyor?
Her şey bir hikâyeyle başlıyor. Müşterimizin yaşam tarzını, beklentilerini ve hayallerini dinliyoruz. Ardından iç mimarlarımız ve zanaatkârlarımız devreye giriyor. Tasarım sürecinde dijital modelleme kadar el işçiliği de çok önemli. Her ürün hem estetik hem işlevsel olmalı. Bizim için bir koltuk, sadece oturulan bir nesne değil; bir karakter taşıyıcısı.
Üzerine basarak üzerinde durduğunuz konu tasarım ve tasarım gücü markalaşmanın da kapısını aralıyor. Siz Türkiye’nin mobilya sektöründeki markalaşma yolculuğunu nasıl yorumluyorsunuz?
Her sektörün yapması gerektiği gibi mobilya sektörünün de dünyada yer edinebilmesi için markalaşmamız gerekiyor. ABD-Çin ticaret savaşlarından ötürü şu an Türkiye, Vietnam önemli ihraç pazarları konumuna geldiler. Bunlar güzel ama Türkiye, kendisini nasıl konumlandıracak? Ucuz ürün tedarik eden ülke mi, yoksa yüksek kalitede ürün satan, markalaşan ürünleriyle adından söz ettiren ülke mi? Önce bunun belirlenmesi gerekiyor. Bizim mobilya sektöründeki eksikliğimiz ise hâlâ markalaşma sürecini tamamlayamamış olmamız. Evet, zanaatkar yönümüz yüksek, evet çok hızlı işçiliğimiz, tedarik sürecimiz var ve kaliteli ürünler üretebiliyoruz. Dünyanın neredeyse 200 ülkesinde varız ama markalaşma konusu hâlâ tam bir soru işareti. Bu da tabii ki katma değerli ihracat konusunda eksik kalmamıza neden oluyor. Bir de şimdi ABD’nin ülke ayırmaksızın mobilya sektörüne getireceği gümrük vergileri konuşuluyor. 1-2 ay sonra netlik kazanacak her şey. Sektörün rekabetçiliği için markalaşmamız şart.
Art Design olarak yeni hedeflerinizden biraz bahseder misiniz?
Art Design olarak özellikle gelişmiş pazarlarda çalışmayı tercih ediyoruz. Bu da bizim standartlarımızı her gün bir yukarı seviyelere çıkartıyor. Bir Arap Yarımadası’na çalışmak belki daha kolay. Ama biz daha çok Avrupa, Amerika, Kanada gibi standartları daha yüksek, kuralları daha net olan ve daha özel tasarımlar bekleyen pazarlarda yol almaya çalışıyoruz. Bu da bizi her gün ileri götürüyor. Avrupa pazarında Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya gibi katma değerli ihracatın ağırlık kazandığı noktalarda faaliyet gösteriyoruz. Yurt dışında büyüyen yeme içme sektörünün öncü Türk markalarının tercihi alan tasarımları için markamız oluyor. Türk markalarının dışında da ülkelerin yerel markaları tarafından sıkça tercih ediliyoruz. Ağırlıklı olarak bu ülkelerde villa, kafe, restoran projelerinde varız.
Sürdürülebilirlik kapsamında çevreci fabrikayı da hayata geçirdiniz.
Dediğiniz gibi tam olarak fabrikamız çevreci; çünkü ÇED raporlu. İnsan sağlığına hem üretim hem tasarım anlamında yatırımlar yapıyoruz. Fabrikamız, 10 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu. Fabrikamızda oluşturduğumuz cila kabinleri ve hava basınçlı sistem sayesinde tamamen dışarıdan izole bir şekilde işlem yapılıyor. İçeride özel bir havalandırma sistemi sayesinde işlem yürütülüyor. Böylece içeride minimum oranda toz çıkıyor. Emilen toz da çatıya yerleştirdiğimiz özel yıkama kabininden geçtikten sonra havaya veriliyor. Bu sayede çevreye zarar vermiyoruz.
Girişimciler için en doğrusu nedir? Yurt içinde büyüdükten sonra mı yurt dışına açılmak yoksa direkt yurt dışına yönelmek mi?
Her firmanın büyüme stratejisi firmanın ne üzerine faaliyet gösterdiği, ülke konjonktürü, yurt dışındaki ilgili sektörün durumu gibi birçok paradigmaya göre değişir. Kendi markamız açısından biz hep doğru zamanda büyümekten yana olduk. Geçtiğimiz yıllarda gördük ki çok hızlı büyüme performansı gösteren ya da doğru bir tabirle hormonlu büyüme gösteren firmalar (hızlı şubeleşen, vaktinden önce yurt dışına açılan gibi) mali
açısından zor bir dönemece girdiler. Bu yüzden öncelikle stratejiyi oluşturmak önemli. Sağlam ve emin adımlarla yürünmeli. Şu an biz yurt içi ve yurt dışı operasyonlarımızı eş zamanlı yürütüyoruz. Önce yurt içinde faaliyete başlayıp markamız güçlenmeye başlayınca yurt dışında yer almanın kararını verdik.
Yoğun bir iş temposuna “Merhaba” derken, sağlıklı olmak için neler yapıyorsunuz?
Zaten sağlıklı beslenme taraftarıyım. Vitamini yiyeceklerden almanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bol bol bitki ve meyve çayları tüketiyorum. Su olmazsa olmazım. Yazın çok fazla su içerken, diğer mevsimlerde su içmeyi ihmal edebiliyoruz. Kolajen içeriği nedeniyle sakatat ürünleri tüketiyorum ve tabii ki mutlaka bir doktor kontrolünden geçiyorum. Aynı zamanda fırsat buldukça termal banyoya ya da saunaya girmeyi tercih ediyorum.
Kendinizi yenilemek ve değişime açık tutmak için neler yapıyorsunuz?
Aile hayatım ile iş hayatımı kesinlikle ayırılıyorum. Mutlaka eşime ve çocuklarıma zaman ayırıyorum. Onlarla birlikte hem yurt dışı hem de yurt içi seyahatlere çıkıyorum. Çocuklarımın ikisi de daha çok küçük oldukları için onlarla mümkün mertebe vakit geçirmeye çalışıyorum. Aynı zamanda kayak yapmayı çok seviyorum. Her kış mutlaka kayak turuna giderim. Sektörel raporları yakından takip ettiğim gibi yönetimle ilgili iş kitapları da okuyorum.
Yıllarca iş dünyasının en başarılı CEO’su olarak gösterildiniz ve sektörünüzde tek isim de oldunuz. Peki, CEO olmak isteyen gençlere ne önerirsiniz?
Üniversite yıllarımda mobilya işinden önce gıda sektöründeydik. Bu süreç içerisinde boş vakitlerimde her zaman şirkette vakit geçirirdim. Şirkete gitmem bana bir işletmenin yönetim sürecini, finans kısmını ve müşterilerle ilişki kısmını öğretti. Şirketin her aşamasında görev aldım. Mobilya sektörüne giriş yapmamızla birlikte de kısa bir süre sonra yönetici koltuğuna oturdum. 2000’li yılların başında Türkiye’de kişiye özel mobilya kavramını başlattık. Akabinde ilk kez Art Deco kavramını mağazalarımıza taşıdık ve iki sene önce de Luxury Modern isminde yepyeni bir tarzı Türkiye’ye kazandırdık. İç mimar ekibimizle tamamen mekanın ve kişinin ruhuna uygun tasarımlar üretiyoruz. Hata ihtimaline izin vermiyoruz. Art Design Avrupa’da büyük ölçekli iş yapan Türk mobilya markasından biri oldu. Aile şirketinde genç yaşta çalışmaya başlanıldığı zaman sektörle ilgili daha fazla bilgi sahibi olunabiliyor. Gündemdeki yenilikler daha hızlı takip edilip işe entegre edilebiliyor ve çalışanlarla daha fazla empati kurulabiliyor. Ancak tecrübe eksikliği bazı hata paylarına daha açık hale getiriyor. Gençlere tavsiyem, okurken iş hayatlarına mutlaka adım atsınlar. Zamanlarını verimli kullansınlar. Dünyadaki yenilikleri yakından takip etsinler. Edindikleri deneyimi, yeni bakış açılarıyla harmanlayarak başarıyı yakalayabilirler.